Korktuğumuz gibi olmuyor, kumu rahat geçiyor ve yola çıkıyoruz. Otobana çok yakınız, beş dakika sonra otobandayız. Yine sırası ile 0,90 – 1,80 ve 0,50€ ödüyoruz. Selanik’i geçtikten sonra artık çıkmaya karar veriyoruz otobandan. Zira otobandan giderken hiçbir şeyin farkına varamıyorsun. Yolumuzu epey uzatsa da böyle dar, yeşil, hayatın daha içinden geçen yollar çok daha iyi. Bu arada bir Lidl marketten alışveriş yapıyoruz. Tam hatırlamıyorum ama öğle saat bir gibi Niki sınır kapısındayız. Çok az bir sıra bekleyip problemsiz olarak Kuzey Makedonya’ya giriş yapıyoruz. Manastır şehri çok yakın. 13:30 ‘da oradayız. Bir ara sokağa arabayı park edip merkeze yürüyoruz. Bugün de hava çok sıcak. Dün kumsalda dinlenirken fark etmeden oldukça yanmışım. Güneşin değdiği her yerim alev alev şimdi.
Manastır haritası
Önce saat kulesinin olduğu meydana gidiyoruz. Gezilecek çok yer yok. Eski Pazar eski durumunu kaybetmiş, gitmiyoruz.
Trafiğe kapatılmış ana caddeden yürüyüp, caddenin sonundaki müzeye gidiyoruz.
Burası Atatürk’ün askeri okuluymuş ve ona müzenin bir bölümünü ayırmışlar. Atamızı ziyaret edip anı defterini dolduruyoruz. Müze 120 Dinar. Bu arada 100€ bozduruyoruz. (1€ = 61.30 D)
Müzeden sonra tekrar arabaya yürüyüp Ohri’ye doğru yola çıkıyoruz.
Akşamüzeri varıyoruz. Park4night uygulamasından bir otopark buluyorum hemen gölün kenarında ve merkeze yakın. Oraya gidiyoruz. Uygulamada ücretsiz olduğu yazıyordu ama bir görevli geliyor ve 600D diyor, yaklaşık 10€. Bir gece kalmak için anlaşıyoruz. (Bu tür Park4night gibi uygulamalar insanlardan gelen bilgilerle yapılanıyor, dolayısıyla mevsim dışı gelenlerin bilgileriyle ücretsiz yazılabiliyor ama gerçekte farklı olabiliyor, örnekte görüldüğü gibi.) Otoparkçı ile anlaşmamız oldukça zor oluyor. Yunanistan’da çalışan İnternetimiz burada çalışmıyor maalesef. Dünyayla bağlantımız yok. Otoparkçı faturamızı kesiyor ve elindeki kartlardan 15 tane bırakıyor. Hepsini içeriden ön cama koymaya çalışıyor, garip. Her saat için bir kart mı acaba?
Neyse yerleşiyoruz. Göl hemen dibimizde, insanlar giriyorlar. Gün batmadan biz de girelim diyoruz. Giyip mayoları yollanıyoruz. Önce ben deniyorum girmeyi. Su bulanık ve taşlı. Biraz ileride dip balçık, terlik zor geliyor geriye. Yürünmüyor, yüzecek kadar da derin değil. Terliğe sahip çıkarak, mayo ıslanana kadar gidip geliyorum. Gülten’in denemesi de başarısızlıkla sonuçlanıyor. Boş ver, güneşte tam karşımızdan batıyor. Çıkarıp iki sandalye, kıyıya da oturup birer bira ve çerezle keyfimize bakıyoruz.
Akşam uzun bir sahil yürüyüşünden sonra da yatıyoruz artık. Eee yol yorgunluğu var. Sabah Ohri’yi dolaşacağız.