Kurduğumuz saatte, sabaha karşı saat altıda uyanıyoruz. Hemen toparlanıp henüz otel İnternetimiz varken yine InDrive uygulamasından bir taksi çağırıyoruz. Gelen taksi ile köprü dahil 500 Rupiye anlaşıp havaalanına varıyoruz. Kontrol, pasaport ve güvenlikte hiç problem olmadan giriyoruz içeriye. Uçağa almalarına daha bir süre var. Kalan son paralarımızla iki kahve ve bir kruvasan alarak beklemeye başlıyoruz.
Zamanında kalkıyor. Uçakta karnımızı doyuruyor, birer minik şişe şarabımızı da içiyoruz. Keyfimiz yerinde şimdilik. Bakalım inince ne ile karşılaşacağız. Kapı vizesi alacağız, umarım problem çıkmaz. Yaklaşık iki buçuk saat sonra Maskat ‘a iniyoruz. İner inmez koşturarak vize ofisini ararken bir görevliye soruyoruz, o da kaç gün kalacağımızı soruyor. İki gün deyince, o zaman Türkiye’den gelenler için vizeye gerek yok direk pasaport kontrole gidin diyor. Eeee bunca badireden sonra seviniyoruz haliyle. Pasaport kontrole gidiyoruz, önceden koşturduğumuzdan henüz kalabalık değil. Sıraya girip, polisin önüne geliyoruz, o rezervasyonlara bile bakmadan vuruyor mührü ve içerideyiz. Bavullarımızı da problemsizce alıp gümrükten geçiyoruz, artık Maskat’tayız. Şimdi biraz para bozdurmak lazım taksi için. Bir döviz bürosu bulup 1 doları 0,37 Umman Riyalinden bozduruyoruz. Ne değerli parası var memleketin. Bozdururken 2.1 Riyal vergi kesiyorlar, hoşlanmıyorum bu havaalanı dövizcilerinden.
Bozdurup dışarı çıkınca taksi lazım mı diye biri geliyor. Evet diyorum, şu adres ne kadar? 15 Riyal diyor, yok artık, bozdurduğum 50 doların hepsini alacak. Yüksek diyorum 10 ‘a iniyor. Yine çok diyorum. Olmaz deyip gidiyor. İlerideki sıradaki taksilerin oraya gidip soruyoruz. 5,4 Riyal diyorlar. OK diyoruz. Yayla gibi bir arabaya biniyor ve otele doğru hareket ediyoruz. Çok uzun olmayan bir sürede oteldeyiz. Kayıtlar yapılıyor. Bu gezide kaldığımız en iyi otel. Burayı apar topar almıştık, çok araştırmadan, eski şehir ile havaalanı arasında bir yerde ama denize çok uzak değil. Odada biraz dinlenip, deniz kenarına doğru yürüyelim diyoruz. Odaya çıkıp ikram çaylardan içip birkaç saat kestiriyoruz. Akşam 4:30 gibi dışarıdayız.
Denize doğru yürüyoruz. Çok ta yakın değilmiş. Fotoğraf çekerek, dün karşı kıyısında olduğumuz bu Umman denizine ulaşıp ayağımızı sokuyoruz. Bu denize de girmedik demeyiz artık. Çıplak ayakla uzun kumsalda yürüyoruz.
Sonra ters tarafa geri yürüyüp, epey yorulup, terledikten sonra otele ara sokaklardan biraz da fotoğraf çekerek dönüyoruz.
Bu akşam ne olur ne olmaz diye yanımızda getirdiğimiz yiyecekleri yiyeceğiz. Hem bitsin hem de yükümüz azalsın diye. Zira malum havayolu firması 3 kilo el çantasından başka hak vermiyor. 12’şer kilo bagaj hakkımızı da 4, 5 kilo geçtik şimdiden. Azaltmak şart. Bu arada Hamit’ler her şeyi halletmişler. Yarın sabah uçacaklarmış İstanbul’a. Bizden bir gün önce dönecekler. Kayıpları büyük ama oradan kurtulmalarına sevindik. Onlar da kutlamak için tekrar Leopold Cafe ’ye gitmişler. Evet, yemeğimizi yiyip biz de yatıyoruz, geç oldu. Yarın biraz erken kalkıp günü değerlendirmek istiyoruz.